Kapat

Zeynep & Mümin

Bugün 2017 yılının 2 Nisan Pazar günü. Artık kara veda edildi. Bu sene bahar gibi bahar mı olacak? Pek öyle görünmüyor. Serin bir bahar olabilir ya da sıcak bir bahar olabilir; iklim değişikliği bağlamında her ikisi de mümkündür ve doğrusu bu evrende her şey de mümkündür! Ama yine de bahar bahar gibi olmalı, yaz da yaz gibi; kış kışlığını yapmalı, sonbahar da kuyumcu vitrini gibi parıldamalı!

Bu hafta sonu etkinliğimi Ergün Erdem hocanın Yeni Rota doğa yürüyüş grubuyla yapıyorum:

Rota, Bolu ilinin Yumrukaya köyüne yakın bir yerden başlıyor. 916 rakıma sahip toprak yolda araçtan inip kuzeydoğudaki Yumrukaya göletine gideceğiz. Bu gölet 1020 rakımdadır. Bundan sonraki hedefimiz ise yine biraz daha kuzeydoğuda bulunan At Yaylası göletidir. Geçen sefer bu bölgeye gece karanlık çökmüşken gelmiş ve At yaylasını çok iyi görememiştik. Bu kez gündüz orada bulunmak güzel olacak.

Bir sonraki hedefimiz ise kuzey batıya doğru yürümekti. Bolu dağı tünelinin Düzce’ye bakan tarafını da uzaktan yukarıdan görebilecektik. Daha sonra 400 rakımlardaki viyadüğün altından geçeceğimiz yere kadar vadilerdeki patikaları, doğaçlama kısa yolları ve orman yollarını takip edecektik. Viyadüğe ulaştığımızda burası Düzce Kaynaşlı, Kulübeyanı Köyü civarıdır. Buraya Darıyerihasanbey köyü de denir. Bütün o civarlar Kulübeyanı mahallesidir. Köyün olduğu bölgeden de 300 metre kadar yükselerek Adapazarı yolunu da geçip Darıyeribakacak köyünde, Bolu dağının yüksekliklerinde yürüyüşümüz sona erecekti. Bolu ilinden başlayıp Düzce iline geçecektik!

Birazdan bu etkinliğin ayrıntılarına geçeceğim. Öncesinde her zaman olduğu gibi maziye kısa bir bakış atacağım. Maziyi bilen geleceği de daha kolay okuyabilir. Memlekette çok yakında bir referandum var, gereksiz bir referandum. 20. Yüzyılın başlarındaki ve devamındaki tarihimizi iyi bilen bir kişi ne oy vereceğini de çok net olarak bilir. 1923 yılı keyfilikten sorumluluğa, biatten şahsiyetli, karakterli bir duruşa, kulluktan bireye geçiştir. Millet ne karar verecektir göreceğiz; fakat görünen köy kılavuz istemez: Şahıs rejimleri ciddi bir geriye gidiş ve ciddi bir küme düşüştür! Şahıs rejiminin özelliği Kuzey Kore’deki gibi bir deli başkan olursa felaket olur, ama Atatürk gibi bir sivil ve askeri deha başkan olursa, o zaman her şey iyi olur. Kısacası “şahsa” bağlıdır bu rejim türü, yani “şansa” bağlıdır yani güvenilir değildir, fren mekanizmaları çok iyi kurulmamışsa ülkeleri – tarihte pek çok kez görüldüğü üzere – savaşlara, felaketlere sürükler. Büyük yetkiler özellikle küçük adamları çabucak şımartır ve küstahlaştırır. Türkiye, hangi rejime geçerse geçsin o rejimde mutlaka kuvvetler ayrılığı çok bariz ve çok sağlam bir şekilde olmalıdır yoksa dünyada ciddi ve saygın bir yer edinemez.

2 Nisan 1948 yani 69 yıl önce bugün! Ankara’da Opera binası açılıyor. İsmet İnönü de ilk eseri seyretmeye geliyor. Bu çok önemli bir olaydır. Bir ülkede birinci öncelikli önemli şey ahlaktır, etik değerlere bağlılıktır. İkincisi bilimdir ve yine onunla aynı ağırlıkta olan sanattır. Bugün yolu köprüsü olan pek çok ülkenin bilim ve sanatı ileri değilse itibarı yoktur. Bugün İngiltere dendiğinde aklımıza ilk gelen şeylerden biri Shakespeare ise ya da Charles Darwin ise, fakat İngiliz köprüleri, İngiliz yolları değilse memlekette yaşayan herkes bunu iyice kavramalıdır! Yüksek bilimin ve yüksek sanatın yoksa, adaletli bir ülke yaratmamışsan adam olamamışsın demektir!

Biz şimdi doğa etkinliğimize dönelim. Memleketin harika doğasında dolaşalım. Yukarıda belirttiğim gibi birinci öncelik ahlaktır ve yurdun doğasını korumak da en büyük ahlaktır. Bunu korumanın yolu yurdun doğasını sevmektir, onu kendi parçamız gibi görmektir! Kesilen her ağaç bizim vücudumuzun kesilmesidir!

Sabah Sarı’nın yerinde yani Huzur Lokantası’nda açık duble çay içilip, zeytinli beyaz peynirli sandviç yenilip, çeşitli çorbalardan içilip Bolu’ya doğru yola koyulduk. Otobandan gidilince Bolu’ya varmak çok uzun sürmez.

10.22’de yürüyüşümüz başladı. Hava güneşli ama biraz da pusluydu; bu taraflar sabahları sıklıkla sisli de olur. Doğa henüz canlanma aşamasındaydı. Ancak dağların zirve kısımlarında karlar görülebiliyordu ve en çok da Kartalkaya’da vardı. Sabah bir muz takviyesiyle yürüyüş başladı.

Hedefimize 25.7 km var görünüyordu ki bugün 23.78 km yürüdük. Yemeği kaçırmamak için ve de asfalt yolda yürümemek için Ergün hoca rotayı 4 km kadar kısalttı ki bu kısım yokuş yukarı 3-4 kilometreydi! Bugün toplamda 504 metre çıkıp 1073 metre indik ve en yüksek ulaştığımız rakım 1207 metreydi.

Sarı çiçeklerin üzerlerinde henüz arılar yoktu; çiçek dükkânlarının bu iğneli müşterileri daha ortalıkta görünmüyorlardı. Doğa yarı soluk, yarı cansızdı. Ama yol boyunca epeyce kertenkele gördük; yaprakların arasında küçük boylarının 10 misli kadar ses çıkarabiliyorlardı. Ağaçlar sanki oksitlenmiş gibilerdi. Unutulmuş, ya da çoktandır kullanılmamış orman patikalarında çıkış yapmaya başladık. Sararmış sonbahar yapraklarının arasında yemyeşil parlayan kaya sarmaşıkları hemen dikkat çekiyorlardı. Küçük dereler şırıldıyordu; minik su birikintileri adeta kurbağa larvalarıyla birer kurbağa fabrikasını andırıyorlardı. Nerede su varsa orası sabah güneşiyle ışıl ışıl yanıyordu!

Gazanfer hoca zaman zaman bana “bugün de öykü çıkacak sana” diyordu ki zaten doğanın kendisi başlı başına bir öyküydü; bir mucizenin öyküsü! Kayın ağaçları gerçekten Alman tankları gibi çok sağlamdılar. Onları sarm

Yorum Yap